Panagro Et-Süt Entegre Gıda Kompleksi

Sayın Recep Konuk Dünya Çevre Günü nedeniyle mesaj yayınladı.

Birleşmiş Milletler, 133 üye ülkenin katılımıyla bundan 38 yıl önce yani 1972 yılında 5 Haziran Gününü Dünya Çevre Günü olarak ilan etti. BM tarafından başlatılan ve dünyanın bir bütün olarak gündemine bu gün vesilesiyle çevreyi almasını sağlama çabası yaşanan sorunların artık coğrafi boyutları aşarak insanlığın ortak problemi haline gelmesinin sonucuydu. Bu problem sadece o günü değil geleceği de tehdit ediyordu. Çünkü kuralsız ekonomik mücadele, sınırsız tüketme arzusu doğal kaynakların hoyratça tüketilmesine, dünyanın dengesinin bozulmasına sebep olmuştu. Dünyamızın denizleri süratle kirlenmiş ve denizlerdeki canlı hayat tehlike sinyalleri vermişti. Atmosfer kirlenmiş, ozon tabakası delinmiş ve daha dik gelen güneş ışınları sağlık sorunlarına sebep olmuştu. Dünyamız ısınmış, buzullar erimeye başlamış, deniz seviyesi yükselmişti. Su kaynakları ve toprak kirlenmiş, ekolojik denge ile üretim yapısı bozulmuştu. İnsanlık emanetçi olduğu dünyada bir mirasyedi hovardalığı ile yaşadığı çevreyi ve doğayı tüketmekte idi. Bugünkü gibi. O gün 133 ülkeyi Birleşmiş Milletler çatısı altında çevre hassasiyeti için harekete geçmeye zorlayan şartlardı bunlar. Kimisi sebep, kimisi sonuçtu. Ancak değişmeyen tek şey dünyamızın zenginliklerinin insanın sebep olduğu olumsuzluklar nedeniyle tükenmekte olduğuydu ve buna durdurabilecek olan tek şey de yine insanlığın kendisiydi.

O zaman devletlerin harekete geçmesi yetmezdi. Bu işin içinde bütün insanlar da yer almalıydı. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 5 Haziran Dünya Çevre Gününü her yıl çevre bileşenlerinden birini öne çıkaran bir ana tema ile kutlamaya karar verdi. Bundaki amaç belliydi, insanlığın bu bileşen konusunda bilinçlenmesini sağlayarak çevre için tek tek insanları da harekete geçirmek. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler 2010 yılını Biyoçeşitlilik Yılı ilan etti ve ona paralel olarak bu sene kutlanacak Dünya Çevre Gününün ana temasını da “Birçok Çeşit, Tek Gezegen, Tek Gelecek” olarak belirledi.

Evet, bu dünyanın bir parçası olan herkesin, insanlığın ve her çevre bileşeninin geleceği ortak. Ya birlikte bu dünyada varlığımızı devam ettireceğiz veya her türün yok oluşunda insanlık da karanlık bir meçhule doğru biraz daha yaklaşacak. Bilim adamları dünya üzerinde 5 ile 100 milyon arasında tür olduğunu tahmin ediyor ve bunlardan sadece iki milyonu henüz keşfedildi, biliniyor. O keşfedilen yani bilinen bitki ve hayvan türlerinden de bugüne kadar nesli tükenip yok olanlar hariç, yaklaşık 17.000’inin nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bunun büyük oranda sorumlusu da maalesef insanlık, insanlığın çevreye yaptığı tahribat. İnsanlık biyolojik çeşitliliği koruma ya da yok etme gücüne sahip en etkin unsur. Bunun yönünü iki yaklaşım şekillendiriyor, “benim kirletmemle doğaya bir şey olmaz” ya da “ben doğayı korumazsam o da beni korumaz.” Birincisinde hep birlikte yok ediyor ve yok oluyor, ikincisinde ise dünyamızın ortak geleceğine sahip çıkıyoruz.

Üretici olarak bizler ikinci yaklaşımın temsilcileriyiz. Çünkü biz biyoçeşitliliğin dünyamız ve ülkemiz için anlamının zenginlik olduğunu yaşayarak ve üreterek öğrendik. Biz ürün ve üretim azalınca kaybedilenleri, artınca kazancın ne olduğunu biliyoruz. Ülkemizin dünyanın çok az yerinde rastlanan bir ekosistem çeşitliliği ile gıda ve tarım için önemli bir genetik zenginliğe sahip olduğunu biliyor ve bu zenginlikten refah üretmek için de gayret gösteriyoruz. Avrupa kıtasında bulunan 12.000 bitki türünden yaklaşık 9.000’inin yetiştiği Anadolu toprakları bizim zenginliğimiz, bunlardan endemik tür olarak yine yaklaşık 3.000’inin ise sadece bizim topraklarımızda yetişmesi farklılığımızdır. Bu zenginlik ve farklılık hem bunların muhafazası konusunda mesuliyetimizi arttırmakta hem de üretici olarak bizleri bu kadar zenginlik karşısında ürün çeşitliliğini arttırarak milletimize daha çok refah üretmek için gayretlendirmektedir. Çünkü biz şunu biliyoruz, bu zenginlik içinde halen 30 kadar bitki türüyle günlük ihtiyaçlarımızı karşılıyor, iklim, coğrafya ve biyo çeşitliliğimizin sağladığı avantajları yeterince kullanamıyoruz.

Varlık sebebini tarımda ve tarımsal üretimin sürekliliğinde gören ve bunun da ancak sürdürülebilir bir ekosistemle mümkün olduğunun bilincinde olan Konya Şeker ve onun nezdinde Türk Çiftçisi çevre hassasiyetini “doğaya sahip çıkarak, tüketmeden üretmek” olarak formüle etmiştir. Bunu da sloganda bırakmamış, çevreye kattıkları ile somutlaştırmıştır. Ağaçlandırmadan başlayarak, susuzluk ve çölleşme ile mücadeleden, yatırımlarındaki çevre hassasiyetine kadar her alanda doğaya saygıyı prensip edinen Konya Şeker, Tarımsal Ar-Ge ve alternatif ürün denemeleri ile de Konya Ovasında biyoçeşitliliğin zenginleşmesi ve muhafazası için çaba göstermektedir.

Çünkü biz şuna samimi olarak inanıyoruz. Bitki ve hayvan varlığının devamı ve üretimi insan ihtiyaçlarının karşılanması için zorunludur. Ancak bu ihtiyaç için üretim yaklaşımının da sınırı vardır ve o sınır hayat kaynağı ekolojik zincirin zedelenmemesidir.

Dünyamızın ve topraklarımızın bir miras değil, çocuklarımız için sahip çıktığımız bir emanet olduğunu idrak etmiş ve çevreci kaygıları samimi bir şekilde hissetmiş, bu kaygıları izole etmek için yatırımlarını ve yükümlülüklerinden daha fazlasını eksiksiz tamamlamış, çevreci söylemleri somut uygulamalar olarak hayata geçirmiş olmanın huzur ve gönül rahatlığıyla Dünya Çevre Gününü kutluyor, herkesi dünyamıza ve dünya üzerinde ortak bir geleceği paylaşacağımız Allah’ın yarattıklarına sahip çıkarak, çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyorum.

www.recepkonuk.com.tr